ODTÜ tarihinde önemli bir iz bırakmıştı Deniz Gezmiş ve arkadaşları… Belki kendilerine çizdikleri yolda uğradıkları küçük bir noktaydı ODTÜ belki de o yoldaki önemli yapı taşlarından biriydi. ODTÜ’nün bu çocukların mücadelesindeki yeri neydi? Bu bölümde Deniz ve arkadaşlarının ODTÜ tarihinde bıraktıkları izleri yakından inceleyelim.

Denizler, 1970 yılında ODTÜ’de buluşuyorlar. Eylül ayında ODTÜ’ye geldiklerinde 1. yurttaki 201 ve 202 numaralı odalarda Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Hüseyin İnan ile hep birlikte kalıyorlar. Aynı günlerde Mahir Çayan, Münir Ramazan Aktolga ve Yusuf Küpeli’nin de ODTÜ’ye gelmesiyle birlikte kır gerillasının hazırlıklarını yapmaya ve maddi ihtiyaçları için de şehir gerillasını kurmaya başlıyorlar. Ve bu süreçte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu kuruluyor ve 1970 yılının Aralık ayında ilk eylemlerini Ankara’da yapıyorlar. 

Hürriyet Gazetesi

11 Ocak 1971 gününe geldiğimizde ise 5 Mart olaylarına kadar olan sürecin başlangıcı sayılabilecek olan banka soygunu gerçekleşiyor. Yusuf’un kullandığı arabayla, Sinan, Hüseyin, Deniz ve Alpaslan, Türkiye İş Bankası Emek şubesinin önüne geliyorlar. Yusuf arabada kalırken Alpaslan dışarıda bekliyor ve diğerleri, Deniz, Sinan ve Hüseyin içeri giriyorlar. Kasadaki 124 bin lirayı alarak oradan uzaklaşıyorlar. Bankanın soyulması üzerine, Ankara Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaparak soygunda çalınan arabanın ODTÜ arazisi içinde görüldüğüne ilişkin ihbar aldıklarını belirtiyor. Bunun üzerine 13 Ocak’ta ODTÜ’de arama yapmaya başlıyorlar. Tüm yurtları kapatıp öğrencileri çıkarıyorlar. Bina ve yurtlarda yapılan bu aramaya havadan keşif uçakları ve helikopterler de eşlik ediyor; ancak yapılan aramalarda Denizler bulunamıyor. Akademik Konsey ise 18 Ocak’a kadar derslere ara verilmesini kararlaştırıyor.

Soygundan sonra Sevim Onursal’ın evinde saklanan Deniz ve arkadaşları, 15 Ocak 1971 tarihinde, eve icra memurlarının gelmesi üzerine icra memuruyla birlikte gelen polisi, avukatı, şoförü, çilingiri ve kapıcıyı bağlayıp evi terk ediyorlar. 

16 Ocak akşamı aslında çok da net olmayan bazı olaylar yaşanıyor. Bu olayı Buket İnan’ın ODTÜ’den Geçenler: Erdal İnönü yazısından alıntılayacak olursak:

      “O dönem biz eşimle Mebusevleri’nde oturuyorduk. 16 Ocak 1971 gecesi geç vakit telefon çaldı. Telefonu ben açtım, birisi bana:

‘Ben Deniz Gezmiş’im.’ dedi.

‘Ne istiyorsun’ dedim.

‘Siz ne yapıyorsunuz’ falan dedi, kapattı telefonu. Arkasından büyük bir gürültüyle bizim evin kapısı havaya uçtu. Biz yukarıdaydık. Sanıyorum bizim yukarıda olduğumuzu teyit etmek için telefon ettiler. Biz telefona cevap verince de kapıya koydukları dinamiti patlattılar. Muazzam bir gürültü oldu. Aşağı indik, baktık, kapı kırılmıştı.

… Kimin yaptığı anlaşılamadı. Fakat Deniz Gezmiş’in aradığını sanmıyorum. Niye arasın beni?

Benim rektörlüğümü bırakmamı isteyen birileri yaptı sanıyorum. Hayatıma kast için değildi herhalde; öyle olsa başka türlü yaparlardı. Korkutmak amaçlıydı muhtemelen ama devam ettim göreve…”

Bu olaylardan sonra, 19 Ocak günü, Sevim Onursal’ın evinde icra memurlarının bağlanması olayına karıştığı iddia edilen İrfan Uçar okula geliyor ve Rektör İnönü ile görüşerek olaylarla alakası olmadığından bahsediyor ve derslere devam edip edemeyeceğini soruyor. İnönü’nün yanından ayrıldıktan sonra uzatmalı Onbaşı İrfan’ı tanıyor ve yakalamaya çalışıyor. Bu sırada dersten çıkan öğrenciler hemen olaya müdahale ederek onbaşı aleyhine gösteri yapmaya başlıyorlar ve İrfan’ı aralarına alarak kaçmayı başarıyorlar. Olaylar üzerine jandarma tarafından giriş çıkışlar kontrol altına alınıyor ve İrfan, rektörü arayarak üniversiteyi terk ettiğini bildiriyor. 

Olaydan sonra toplanan Akademik Konsey üniversitenin aranması ve kapatılmasına gerek olmadığına karar verirken öğrenciler de üniversitenin aranmasına direnme kararı alıyorlar. Deniz ve arkadaşları da arama sırasında ODTÜ spor salonundan tünele girerek kaçmayı başarıyorlar. 

21 Ocak 1971 tarihine geldiğimizde ise ODTÜ’de yaşanan öğrenci hareketinin dayanaklarının hükümet için tehlike yarattığı sebep gösterilerek ODTÜ, süresiz olarak kapatılıyor. Jandarma yurtlara girip aramalar yapıyor ve öğrencileri tek tek kontrol ederek üniversiteden çıkarıyor. 10 Şubat’a kadar kapalı olan okulumuz, asayişin sağlandığı bildirilerek öğretime tekrar başlıyor.  

15 Şubat 1971 tarihine geldiğimizde eylemlerine devam eden Hüseyin, Sinan, Yusuf, Deniz, Alpaslan ve Kor, Balgat’taki Amerikan depolarına giriyorlar ve el koymak için depolarda silah araştırması yapıyorlar ama bulamayınca bir arabanın içinde oturan, Amerikan polis çavuşu J.R. Finley’i nizamiyeden kaçırıyorlar. Konya yolu üzerinde arabayı bırakıp çavuşu yanlarına alarak ODTÜ’ye geliyorlar. Çavuşu bir gün sorguya çekip daha sonra kendisine 20 lira vererek Bahçeli’de serbest bırakıyorlar. Radyo ve gazeteler tüm Türkiye’de tepki yaratan kaçırma olayını anlatırken Dev-Genç yayımladığı bir bildiride “Türk halkının can güvenliği olmadığı ülkede, Amerikan ajanlarının can güvenliği söz konusu olamaz” diyor. 
  Aynı zamanda tepkilerini sadece ODTÜ’yle sınırlandırmayan “ODTÜlüler” seslerini duyurmaya 19 Şubat’ta Hacettepe Üniversitesi’nde yurtların polis tarafından boşaltılmasını protesto etmek amacıyla Ankara-Eskişehir yolunu iki saat trafiğe kapatarak devam ediyorlar.

Cumhuriyet Gazetesi

Deniz ve arkadaşlarının mücadelesinin en ses getiren ve 5 Mart’ın habercisi olan olay, 4 Mart 1971 saat 01.30 sularında NATO elektrik taburunda görevli Amerikalı 4 askerin, Jimmy J. Sexton, Larry J. Heavner, James M. Gholson, Eichard Garaczi, Gölbaşı mevkiinde Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mete ve Sinan tarafından kaçırılmasıyla başlıyor. Mete Ertekin ve Hüseyin İnan’ın bulunduğu araba polisler tarafından çevriliyor ve Mete teslim olmak zorunda kalırken Hüseyin bir anlık şaşkınlıktan yararlanarak kaçmayı başarıyor. 

Bir sonraki sabah saat 8.30’da Anadolu Ajansına silahlı üç kişi geliyor. İkisi kapıyı tutuyor, Hüseyin ise içeri girerek nöbetçi muhabire bir zarf veriyor. Zarfın içinde Türk Halk Kurtuluş Ordusu’nun bildirisi var. Aynı bildiriler TRT ve Haber ajansına da bırakılıyor. Zarfların içinde kaçırılan Amerikalıların kimlikleri de var. Hüseyin tarafından hazırlanıp yayımlanmak üzere TRT, Anadolu Ajansı ve Türk Haberler Ajansına verilen bildiride şöyle diyor:

      “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, TUSLOC OET 18 Amerikan üssünde görevli 4 Amerikan astsubayı esir almıştır. Esirler şunlardır: Astsb. Jimmie I. Sexton, Çavuş James M. Cholsen, Çavuş Larry J. Heavner, Çavuş Richard Carraszi. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu esir aldığı Amerikalıları serbest bırakmak için 36 saatlik bir süre tanımaktadır. Bu süre içinde aşağıda ileri sürülen şartların yerine getirileceği hükümet yetkililerince TRT ve basın yoluyla duyurulmalıdır. Her türlü gelişme aynı haberleşme araçlarıyla yetkililerce açıklanmalıdır. Böyle bir duyuru yapılmaması halinde şartlar kabul edilmemiş sayılacak, verilen sürenin sonunda Amerikalı esirler kurşuna dizilecektir.” 

THKO, ikinci bir bildiri daha dağıtarak mühleti 6 saat uzatıyor. Bu sırada ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Handley, Dışişleri Bakanlığı genel sekreteri Orhan Eralp’e telefon ederek “4 Amerikalı havacının derhal ve salimen serbest bırakılmaları için Türk hükümetinin bir çağrıda bulunmasını” istiyor. Hükümet ise gizli örgütün hiçbir şartını yerine getirmemeyi ve ODTÜ’de arama yapmayı kararlaştırıyor. 


Olayların patlak verdiği 5 Mart 1971 günü, Ankara İl Jandarma Alayı, Nevşehir Jandarma Komando Taburu ve Ankara Toplum Polisi, ODTÜ’yü sarıyor. Gece saat 04.00 sularında zırhlı birlikler ve 4000’e yakın asker tarafından ODTÜ çevreleniyor ve 2 helikopter uçağı ile 5 keşif uçağı aralıksız olarak uçuş yapıyorlar. Saatler 04.30’u gösterdiğinde 2. yurda gelen Rektör İnönü, rektör yardımcısı, İl Jandarma Alay Komutanı, ODTÜ Öğrenci Birliği Başkanı ve ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü yöneticisi bir görüşme yapıyorlar. Öğrenciler, elinde arama kararı bulunan albaya, aranan kişilerin yurtlarda olmadığını ve aynı zamanda askerin arama yapabileceğini ama polisi üniversiteye sokmayacaklarını bildiriyorlar. Albay, ilk başta teklife olumlu yaklaşıyor ancak İçişleri Bakanı “öğrencilerin hiçbir talebinin karşılanmamasını” söylüyor. İçişleri Bakanı’nın bu çıkışı üzerine mahkeme kararının yasalara uygun olmadığını belirten öğrenciler adına Öğrenci Birliği Başkanı “Hepimiz ölmeden aratmayız” diyor ve bu sırada yurttan tabancalarla ateş edilmeye başlanıyor. Öğrencilerin bu çıkışı üzerine yurttan ayrılan albay, telefonları ve elektrikleri kestiriyor ve jandarmaları sipere çekiyor. Saat 06.40’ı gösterdiğinde jandarma ve komandolar makineli tüfeklerle ateşe başlıyor ve yaklaşık bir saat süren ateşten sonra saat 07.30’da öğrenciler ateşkes istiyor ve bir heyetin yurtlarda arama yapmasına izin verileceğini söylüyorlar. Bir grup asker arama yapmak için yurda doğru harekete geçerken polise “hazır ol emri” veriliyor ve bu sırada ateş açan öğrenciler, megafonla “Polise ihtar. Polis olduğu yerde kalacak, buraya yanaşmayacak” diyor. Polis olduğu yerde kalıyor ve heyet de geri çekiliyor. Saat 7.55’te 2. yurtta yaralanan öğrenciler için ambulanslar geliyor; fakat 6. yurdun çatısında beyninden ağır yaralanan Erdal Şener için helikopter isteği “Denizlerin helikopteri ele geçirip kaçacakları” sebep gösterilerek reddediliyor. Bu nedenle Erdal Şener orada hayata veda ediyor. Saatler 9.40’ı gösterdiğinde Devrim’in yanındaki boş arazide miğferlerini çıkarmış hâlde istirahat eden bir grup askere yurttan beş el ateş açılıyor ve ağır yaralanan Er Mevlüt Meriç komaya giriyor ve kaldırıldığı Gülhane Hastanesi’nde vefat ediyor. Ara ara çatışmalar devam ederken İl Jandarma Kumandanı Albay Öztoprak kalp krizi geçiriyor ve kumanda başkasına devrediliyor. Yeni gelen komutan ise öğrencilere teslim olmazlarsa havan ateşi açacağını megafonla bildiriyor ve bunun üzerine öğrenciler beyaz çarşaf göstererek teslim oluyorlar. O dönem yurtlarda kalan Mehmet Eroğlu o günle ilgili olarak: 

    “Tabir caizse, teslim olacaktık, olacaktık da kim pencereye gidip aşağıya çarşaf sarkıtacaktı. Bu arada ne pencere ne duvar kalmıştı. Yine de 20 dakika sonra birileri gözlerini karartıp pencereye çarşaf asmaya gitti ve büyük beyaz mendili aşağıya sarkıttılar. Tabii üçü de çeşitli yerlerinden yaralandılar. Sesler ve görüntüler bir yana öğrendiklerimize gelince; önce lisede savaşların ateş üstünlüğü ile kazanıldığını anlatan askerlik kitaplarının doğruyu yazdıklarını öğrendik. Olayların sonucunda toplam üç bin kişinin yaşadığı yurtlarda topu topu beş tabanca bulunduğu hatırlanırsa, karşıdaki ateş üstünlüğü daha da iyi anlaşılabilir. Sonra ateş altında insanların kolay kolay ölmediğini de acı bir deneyle öğrendik. Yakılan on binlerce mermiye rağmen sadece bir kişi öldü.” 


Yurtlardan çıkan öğrenciler jandarma tarafından Devrim ile spor salonuna götürülüyor ve yurtlar aranıyor. Yurtlarda yapılan aramalarda sadece bazı patlayıcı maddeler bulunuyor; silah ve Amerikalı askerler ile onları kaçıranlar bulunamıyor. Günün sonuna gelindiğinde ise ODTÜ Mütevelli Heyeti’nin kararıyla süresiz olarak kapatılıyor. 5 Mart Olayları olarak tarihe geçen güne dönüp baktığımızda Erdal Şener ve Mevlüt Meriç’in yanı sıra olay esnasında civarda bulunan MTA aşçısı Aziz Yaltay da hayatını kaybediyor; bir üsteğmen, bir er ve yaklaşık yirmi öğrenci yaralanıyor. Gözaltılarla devam eden süreçte 1500 öğrenciden 32’si tutuklanıyor, 54’ü hakkında da tutuklama kararı veriliyor. Bu öğrencilerden 10’u Dev-Genç davasında anayasayı ihlâle kalkışmaktan dört yıl iki ay ceza alıyorlar. 5 Mart günü, yaşanan kayıplar, yaralanmalar ve tutuklamalarla ODTÜ tarihinde kendine acılı bir sayfa açıyor.  

Cumhuriyet Gazetesi

Ankara Cumhuriyet Savcısı Fazıl Alp, Deniz ve arkadaşlarının ODTÜ’nün yer altı tesisat tünellerinde saklanabileceğini düşünüyor ve bununla ilgili bilgi almak için kampüsün mimarı Behruz Çinici’ye danışılıyor. Tünellerde yapılan aramalarda kaçırılan askerler bulunamıyor; fakat 5 tabanca ele geçiriliyor ve ODTÜ orman memurlarının 9 av tüfeğine inceleme için el konuluyor. 8 Mart günü geldiğinde ise kaçırılan Amerikan askerleri gözleri bağlı bir şekilde Kavaklıdere’deki bir apartmana bırakılıyor. Aynı gün ODTÜ yetkilileri hakkında soruşturma açılıyor ve Savcı Alp olaylarla ilgili 26 kişiyi sanık olarak tespit ettiklerini bildiriyor. Bir sonraki gün ODTÜ Akademik Konseyi’nin yayımladığı bildiride “son olayların Türk gençliği ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karşı karşıya getirmek için tertip olduğunu” belirtiliyor ve hükümet suçlanıyor. Bunun üzerine 10 Mart günü, Mütevelli Heyeti, Akademik Konseyi siyasi davranışlar içerisinde bulunduğu gerekçesiyle feshediyor. Heyet, tahkikat sürecinde üniversiteyi güvenlik kuvvetlerine teslim ediyor ve bu kararlardan sonra Rektör İnönü istifa ediyor. 11 Mart günü, feshedilen Akademik Konsey üyeleri, fakülte dekanları, bölüm başkanları ve öğretim üyeleri tarafından bir basın toplantısı düzenleniyor ve fesih kararını yasal bulmadıklarını belirterek bu kararın “Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni ortadan kaldırmayı amaçlayan düşüncenin başlangıcı olduğunu” savunuyorlar. Yapılan bu açıklamalara birçok üniversite ve kuruluş da destek veriyor.  

ODTÜ ve çevresinde yaşanan bu olaylar sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri, bir muhtıra vererek hükûmeti istifaya zorluyor. Bu nedenle dönemin başbakanı Süleyman Demirel istifa ediyor ve 26 Mart’ta 1. Nihat Erim hükûmeti kuruluyor. Muhtıranın verilmesinden bir süre sonra Deniz Gezmiş, ODTÜ arazisinde daha önceden kazdığı mağara gibi bir kovuğun içinde arkadaşlarıyla birlikte saklandığını itiraf ediyor.  

İşte böyle geçip gidiyor Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve arkadaşları ODTÜ’den… ODTÜ onlara hem sığınak oluyor hem de mücadelelerinin sonuna yaklaştıkları zamanda bir durak… 1970 yılının Eylül’üyle beraber Denizler geçiyor ODTÜ’den arkalarında onca olayı, çatışmayı, hayata gözlerini yummuş arkadaşlarını bırakarak. ODTÜ her zaman direnişin başrolünde yer alırken bu sefer Deniz ve arkadaşlarına yardımcı rolden katılıyor. Eğer Deniz ve arkadaşlarının tek bir ortak noktası varsa ODTÜ’yle o da “devrim” ruhudur. Bu yüce ruhu en berrak şekliyle anlatan Can Yücel’in Deniz anısına yazdığı o güzel şiirle bitirelim:

En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim, 

O, onun en güzel yüz metresini koştu 

En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak… 

En hızlısıydı hepimizin, 

En önce göğüsledi ipi… 

Acıyorsam sana anam avradım olsun, 

Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!



KAYNAKÇA

  • Nurettin ÇALIŞKAN, ODTÜ TARİHÇE, 2002
  • Yalçın BÜRKEV, ODTÜ TARİH DİRENİYOR, 2016
  • ODTÜ’den Geçenler: Erdal İnönü
  • Can YÜCEL – Mare Nostrum şiiri
  • Wikipedia

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz